23 Haziran 2010 Çarşamba

RÖPORTAJ (NECİP MEMİLİ)

ÖZGÜR YAŞAMAYI SEVEN
AMA DUYGUSAL BİRİ NECİP MEMİLİ


Sevil'in Dergisi 2010


“Babaannemin evinde ev ahalisini güldürmekten çok büyük zevk alırdım. Benim için oyunculuk böyle başladı. Bu iş benim için dünyanın en mukkades işi.”

Hepimiz Necip Memili’yi Yaprak Dökümü ve Hanım’ın çiftliğinden tanıyor, seviyor ve takip ediyoruz. Çok sık röportaj vermeyi sevmeyen sempatik oyuncu dergimize yoğun temposuna rağmen zaman ayırıp bizlerle birlikte olmayı kabul etmesi ayrı bir incelikti gerçekten.

Hanım’ın Çiftliği’ndeki Ramazan karakterini oldukça başarılı bir performans sergileyerek bizlere gerçek oyunculuk zevkini tattıran Necip Bey ile çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Stüdyodan içeri girer girmez yorgun olmasına rağmen verdiği pozitif enerji ve sımsıcak gülüşü ile ekibimizi kendine tekrar hayran bıraktı.

İyi projelerde yer almanız çok büyük şans çünkü bu şekilde oyunculuk yeteneğinizi kısa sürede gösterebildiniz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Annemin her zaman bir lafı vardı. Bana hayatımda karşıma hep iyi insanlar çıksın ve sonunda neticesi iyi olsun derdi. Annemin benim üzerimde işte böyle güzel bir duası vardır. Yaptığınız iş çok ilginç bir iş. 3 yıl bölümlük işler sonrasında Yaprak Dökümü ve Hanımın’ın Çiftliği ile çok güzel rollerde yer alma fırsatım oldu. Ay Yapım, Gold Film gibi şirketlerle çalıştım. Tümay Özokunur, yani Tümay ablamın bana olan desteğini anlatmadan geçemem. Onlar sayesinde her zaman en iyi projelerde yer alma fırsatım oldu. En iyi yönetmenlerle çalıştım. Mesude Erarslan Eser ve Faruk Teber’in yeri ayrıdır. Herkese böyle bir şans verilmiyor. Benim yaşımda olup konservatuarı bitirip ya da bitirmeden, özel üniversitelerden ya da kurslardan çıkan çok yetenekli arkadaşlarımız var. Maalesef onların en büyük sıkıntısı iş bulamamak. Bunları görüp, duyunca annemin duasını buna bağlı olduğunu görüyor ve şükrediyorum.”


Endüstri Meslek Lisesinden oyunculuk kariyerinize geçişiniz nasıl oldu?
Benim hayatım hep çalışmak üzerine geçti. Endüstri meslek lisesi elektrik bölümünden hemen sonra makine montajda çalıştım. Bir kültür merkezinde tiyatroda işin mutfağını öğrenme şansı elde ettim. 3 yıllık çalışma sonrasında devlet konservatuarına girdim. Burada 4 yıl eğitim aldım ve okulu bitirerek 2007’de İstanbul’a geldim.

Oyunculuk nasıl başladı?
Meltem Cumbul ve Demet Akbağ’nın bir röportajını okumuştum. Onlar bu röportajı yaptıklarında ben küçüktüm. (Gülüyor) Onların söylediği bir şey vardı. Oyunculuk kariyeri genelde hep birilerinin taklidi ile başlar demişlerdi. Belki çok klişe olacak ama ben de böyle başladım. Babaannemin evinde ev ahalisini güldürmekten çok zevk alıyordum. Oyunculuk hevesi ben de böyle başladı diyebilirim. Benim için oyunculuk dünyanın en mukkades işi.


Bu aralar dizi dışında içinde bulunduğunuz bir projeniz varsa bizimle paylaşır mısınız?
Şu anda biz Savaş Dinçer’in Uçurtma’nın kuyruğu adlı oyununu oynuyoruz. Orada iki ayrı adam bir süreç yaşıyor. Caner yani Hanım’ın çiftliğindeki arkadaşım (Kemal) bana eşlik ediyor bu oyunda. Caner ile biz çok eski arkadaşız. Hemen hemen 13 yıllık bir geçmişimiz var.

Dizilerde oynadığınız kadar duygusal mısınız gerçekten? Gerçek hayatta nasılsınız?
Ben çocukluk yıllarımda aşırı yaramazdım. Bu yüzden vücudumda bir sürü yara vardır. Her birinin de birbirinden farklı ayrı anıları… Ben ikizler burcuyum ve çok değişken bir yapıya sahibim. Kötü biliyorum ama biraz yalan da söylerim.(Gülüyor) Gerçi bu yanıma dikkat ediyorum. Cem Yılmaz şöyle demişti; yalan söylüyorsun, yakalanıyorsun o halde yalan söylemiş değilsindir. Aslına bakarsanız değilimdir de… Benim için monotonluktan çıkmak önemli. Bu açıdan değişken yanımı çok seviyorum. Bir günüm bir günümü tutmasın zaten.

Peki, bir anınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?
Evet evet tam üstüne bastınız.(Gülüyor) çocukluğumun süper bir anısı var. Ve hep bu anımı anlatmaktan zevk alırım. Yine babaannemdeyiz. (Gülüyoruz) Kadıncağızın önlüğünü almıştım ve mutfak önlüğünün önüne kömürle “S” harfi çizmiştim. Onu boynuma taktığım gibi 2 metrelik yükseklikten bizim avluya baktım ve herkesin gözü önünde Süpermen edası ile anında oracıkta kendimi aşağı attım. (Kahkaha atıyoruz) Tabi o yaşlarda düşünmeyi pek de beceremediğim için sadece aklıma ne geliyorsa yapıyordum.

Yaramazlık hat safhadaymış gerçekten.
Kesinlikle öyle. Ben erken yaşlarda konuştum ve yürüdüm. Zannediyorum bu yüzden yaramazlık seviyem çok yüksek. Oyuncu olacağıma aslında o zamanlar karar verdim. Oyunculuk benim nazarımda, düşünmeden yapmak ve o an için yapmak. Biliyor musunuz ben zaten hayatımı da böyle yaşıyorum. Hiç düşünmeden yaparım yaptığım şeyleri. Herhalde o dengesizliğin sebebi de bu. Zararını da faydasını da kendim göreceğim için başkaları da bazen zarar görüyor elbette. Ama ne yapalım arada onlarda olacak yani. (Gülüyoruz)


Elektrik bölümü ve tiyatronun ortaya çıkışı… Nasıl başladı tiyatro hayatınız?
Tiyatro topluluğundan biri bana bizde çay ve dekor taşıyacak birilerine ihtiyaçları olduğunu söylemişti. 3 sene bir süreç yaşadım ben orada. Diksiyonunuz, oyunculuk yeteneğiniz, vücut dilinizi kullanmak, kitap okuma hevesinizin oluşması ve kendinizi her an daha çok geliştirme isteğiniz. İşte tüm bunlar o yıllarda tiyatronun mutfağında gelişti benim için. Sıfırdan başladım ve kendimi burada buldum. Ardından gelen devlet konservatuarı ile eğitimimi aldım.

Adana’dan İstanbul’a geldiniz tabi ki ve Yaprak dökümü ile Hanım’ın çiftliğinde tanıdık, sevdik sizi.
Çok teşekkür ederim. Çok affedersiniz ama söylemeden geçemeyeceğim. Benim yıldızım çok kancıktır. (Kahkaha atıyoruz) Sanırım beni seven bir yıldızım var. Ama ben de onu çok seviyorum. Böyle olduğu zamanda çok güzel vakit geçiriyoruz. Birkaç oyuncu iyi arkadaşım ile birlikte İstanbul’a geldik. Yaprak Dökümü’nde çok güzel 2 yıl geçirdim. Size şöyle anlatayım; bu dizi ve çok iyi kadrosu sayesinde çok şey öğrendim. Erkan (Katır) rolünde Şevket’in hapis arkadaşı ile oyunculuğumu pekiştirme fırsatım oldu. Yaprak Dökümü’nün benim için yeri ayrıdır. Çünkü orada kamera nedir, açı nedir, ses nedir gibi çok önemli detayları öğrendim. Yönetmenimiz; Mesuda Hanım’ın çok faydası oldu bana.


Ardından Hanım’ın Çiftliği dizisinde buldunuz kendinizi…
Aynen öyle oldu. Faruk Turgut o dönemlerde beni izlemiş. Tabi ben de sakal ve bıyıklar da vardı. Hanım’ın Çiftliği romanında canlandırdığım karakter Ramazan’da zaten bıyıklarda var. Ancak Ramazan 1.50 ben 1.83. O 60 ben 72 kiloyum. Aslına barksanız pek de benzer yanlarımız yok.

Ama dizide inanın hiç uzun göstermiyorsunuz. Stüdyodan girdiğinizde ilk boyunuz dikkatimi çekti.
Çok haklısınız.(Gülüyoruz) Bana dediler ki, kısalacaksın. Ben de elimden geldiğince kısa boylu olmaya çalışırım dedim. Başardıkta. Kamera ve oyunculuğum birleşince gerçekten izleyici beni uzun görmedi.

Meşhur Biliyün müü lafı aslında doğaçlama çıktı senaryoda bunu söylemeniz istenmedi değil mi?
Evet. Ben geleneksel Türk tiyatrosu hayranıyım. Orta oyunu, Karagöz Hacivat’ı çok severim. Okul dönemimde çok araştırıyor ve bakıyordum. Gerçi şimdi hiç fırsatım olamıyor. Dizi ve tiyatro arasında mekik dokuyorum diyebilirim. Geleneksel Türk Tiyatrosunun en büyük özelliğinden birisi de doğaçlamadır. Şimdi çok önemli bir Türk yazarının romanını dizi yapıyorsunuz. Size ilginç, komik, duygusal bir karakteri oynayacağınız söyleniyor, biraz kendimden de bir şeyler katmam gerektiğini düşündüm bu yüzden. Ramazan aslında Adana’nın tam da böyle it kopuk tayfasının temel taşlarından bir tanesi aslında. O yüzden doğaçlama yapmakta çok önemliydi. İster istemez bunu yapıyorsunuz. Bazen senaristler buna izin verirler, bazen de vermezler.

Yaprak Dökümü dizisinde de doğaçlama yapar mıydınız peki?
Kesinlikle evet. Özellikle bırakırlardı doğaçlama yapmama.

O zaman Hanım’ın Çiftliğinde de sorun olmuyor.
Aslına barksanız pek istenmiyor ama ben dayanamıyorum biliyün müü.(Bıyıklarını düzelterek gülüyor) Yeni senaristimiz doğaçlama yapılmasın, senaryonun dışına çıkılmasın diyor. Aslına bakarsanız şöyle düşünün, o an koşul, o süreç yazıldığı gibi olmuyor. Ben doğaçlama yapmak için yapmıyorum, sadece yapıyorum. Çünkü Ramazan karakterine bu çok çok yakışıyor.

Dizideki o komik Ramazan değil de duygusal sahnelerinizde tüylerimiz diken diken oluyor. Siz ağlıyorsunuz biz de sizinle ağlıyoruz. O duyguyu öyle güzel aktarıyorsunuz ki bizlere…
Çok teşekkür ederim.Ben karakter olarak zaten aşırı duygusal bir insanım. Kendimle mi, burcumla mı, yaşantımla mı ilgili bilmiyorum ama çok hassas noktalarım var. İşimle alakalı her konuda her şeyi ciddiye alırım. Gülmeyi, güldürmeyi seviyorum ancak rolüm gereği ağlatmam gerekiyorsa ağlatırım. O biraz da atmosfer işte. Karşınızdaki oyuncular da çok büyük rol oynuyor burada. Ben buna pas alış verişi diyorum. Karşınızdakinin gözlerinin içine baktığınızda bir şeyler hissedersiniz ve onun sizi yönlendirmesini beklersiniz. Zaten gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bilmiyorum belki de bu sorunun yanıtını gerçekten veremiyorum. Farklı bir şey… Şener Şen’e bir röportajında sormuşlar; nasıl o kadar iyi oynuyorsunuz diye. O da dönüp başka sorusu olan var mı diye soruyu geçiştirmiş. Oynanacak sahne gereği duygulanıyorsunuz, seviniyorsunuz… O karakter ile bir bütün olup o anı içinizde yaşıyorsunuz. İnanın ben de bilmiyorum. Bu işin herhalde %51’lik kısmı gerçekten ne yaptığınızı bilmiyor olmanız. Dikkat edin gerçek hayatta zorunuza giden bir şey vardır. Ama onun temelini bulamazsınız. İşte o duygu size bu yaşatıyor. Ben oyun oynarken çok mu fazla inanıyorum acaba… Bilmiyorum ki. Demin de anlattığım gibi ben zaten düşünmeye ihtiyaç duymuyorum.

Hayranlarınız size nasıl tepki veriyor?
Aslına bakarsanız Ramazan diye çağırıyorlar. Bazen dalıyorum ve bakmıyorum çünkü benim adım Ramazan değil ki…(Gülüyoruz) Hayranlarıma Ramazan değilim ki diyorum, onlar da bana biz seni böyle tanıyoruz diyorlar.

Adana’da durum nasıl peki?
Orası çok farklı işte. Hatta rahatsızlık derecesi de çok güzel. İster istemez yaptığınız işten dolayı insanlar sizi görüyorlar. Yani biz de insanız, halk arasına karışıyoruz. Bir bara, cafeye, alışverişe gidiyoruz. Ancak insanlar sizin hayatınızda gün içerisinde neler yaşadığınızı görmeden hep gülümsemenizi bekliyorlar. Moralimiz bozuk olabilir, kötü bir haber almış olabiliriz, canımız sıkkın olabilir, yorgunluk çekiyor olabiliriz. Ya da o gün kimseyle konuşmak istemiyor olabilirsiniz. Ancak yine de asık surat takınmaya hakkınız olmuyor kimsenin gözünde.

Peki böyle davranınca ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
İşte insanlar size kılıflar uydurmaya başlıyor ve sınıflandırıyorlar. Genelde aldırış etmiyorum ama yine de keyifli. Çünkü başkasının sizi beğenmesi, yaptığınız işi takdir etmesi onura edici bir şey gerçekten. Ama benim karşıma hep ilginç kişiler çıkıyor.

Mesela?
Karşıma çıkanlar genelde dua ediyorlar.

Bayanlar yani çoğunlukta?
Çok güzel oynuyorsunuz dedikten sonra Allah senin yolunu açık etsin diyorlar. Genelde çok hoşuma gidiyor tabi ki ama bazen de sıkıyor. Bu benim çok da alışık olmadığım bir şey. Yaşadığım şehirden, o küçük dünyadan daha geniş bir hayata girdim. Tiyatro okuyorsunuz, neticede bunun içine girince İstanbul’a gelince ister istemez dikkat etmek gerekiyor.

En çok hangi rolü oynamak istersiniz? Yıllar sonra belki.
Bunu oynarım, bunu oynamam demem. Benim böyle bir lüksüm yok. Çünkü benim işim bu… Bana deseler ki arkadan geçen 3. adamı oynayacaksın oynarım.

Belki de bu yüzden başarılı oluyor iyi projelerde yer alarak hızlı yükseliyorsunuz.
Ben farklı düşünüyorum belki de. Bunun için eğitim aldım sonuç itibariyle. O yüzden bir seçicilik durumum yok benim. Ama proje anlamında olabilir. Rol anlamında bugüne dek olmadı. Başka bir hayatı yaşıyorsunuz, yönlendiriyorsunuz. Başka bir hayattan bakıyorsunuz, başka biri olarak su içiyorsunuz. Bu gerçekten çok lezzetli bir şey. Ramazan’ı oynamak benim için önemliydi ki bu oldu çok şükür. Yıllar sonra 10-20 yıl sonra kesinlikle Mehmet Aslantuğ rolünü Muzaffer Ağa’yı oynamak çok isterim.

Özel zevkleriniz arasında neler var?
Yemek konusunda akan sular durur benim için. Yemek yapmak benim en büyük zevkim. Evde geçirdiğim zamanlarda muhakkak mutfakta olurum. Hatta bayılırım. Özellikle salata yapmayı çok seviyorum. Tabi çok profesyonel anlamda değil ama kendimi aç bırakmayacak kadar da yemek yaparım. Mutfak benim evdeki en önemli alanım. Çocukluğumdan beri o tezgâhın olması bana uzay mekiğini andırır. (Gülüyoruz) Büyük bir mutfakta dönüyorsunuz sağınızda domates, solunuzda salatalık. Harika, süper…

Bu kadar mutfağa eve meraklısınız peki ufukta mutfağınızı paylaşacağınız kişi ile evlilik düşünüyor musunuz?
Henüz 30 yaşındayım. Belki evlilik için ideal bir yaş olabilir ancak benim hala evcilleştirilmemiş duygularım var. Ancak beraber yaşamak, başımın tacıdır. Zaten de öyle… Ancak evlilik başka bir sorumluluk. Bir kâğıda bir imza atınca bitiyor mu her şey. Hayır tabiî ki. Ama evlilik işin içine girince başka biri durum ortaya çıkıyor.

Özgür ruhlu olduğunuz için belki istemiyorsunuz.
Aynen öyle… Ben hesap vermeyi seven bir insan değilim. Neticede bunu söylemek ayıp belki ama bazı şeyleri kaldırıp atabilirsiniz ama evlilikte bu mümkün değil. Ben hayatımı hep öyle yaşadım. Bir şeye noktayı koyduktan sonra kırılacağını bilsem geri dönmemek gibi bir durumum olmuyor ne yazık ki. Fazla ağırlığın içine girmeyi seven bir insan değilim ama bilmiyorum çocuğum olursa eğer bir gün ileride o zaman düşünebilirim. Evin içindeki o gürültüyü seviyorum. Kalabalık bir aileden geldiğim için belki de. Ne demişler; evlilik güzel şey ama evlenen sen değilsen.(Gülüyoruz)

Hayatta sizi motive eden şeyler nelerdir?
Ben kendime hep olumlu şeyler söylerim. Disiplinliyimdir. Özellikle işim konusunda. Davul çalarım mesela, profesyonel değil. Vurmalı enstrümanları çok seviyorum. Bu beni çok rahatlatan bir şey olduğu ve konsantrasyonumu sağladığı için sadece o an negatiflikten kurtulmak adına davul çalarım. Bana herkes elektronik gitar al. Hobi olarak çalarsın diyor ama ben istemiyorum. Hayatımda önemli olan şey sadece baktığım şeyin özüdür. Bir çember oluştururum etrafımda ve kimseyi sokmam. Ya o çemberin içinde ya da dışında kalırım.
Yeni projelerinizden biraz bahsedelim.
Yaz olduğu için sinema filmleri var. Bir tanesi eğer bir aksilik olmazsa eylül ayında çekimlere başlanacak. Aslında 2-3 sinema filmi projesi var ama ben yine detay vermek istemiyorum.
Ama eylüldeki projeden biraz bahsetmek istiyorum. Gerçek bir öyküden alıntı. Zamanında Sırpların Bosnalı kadınlara tecavüz ettikleri ve onları belli bir süre kampta tuttuktan sonra hamile bırakıp çocuklarını düşürmeyecek aya gelene dek kampta tuttukları daha sonra onları doğurtup çocukları çocuk esirgeme kurumlarına vermelerini anlatıyor.

Dram yüklü bir konu gerçekten.
Evet, kesinlikle. O dönem çok büyük bir patlama olmuş çocuk esirgeme kurumlarında. Sonra o çocuklardan bir tanesinin annesini ve babasını arama sürecini anlatan çok keyifli ama içinde drama barındıran bir hikâye.

Peki herkesin merakla beklediği konu… Dizi uzuyor tabi ki.
İnsanlar o diziden para kazanıyor, evlerine ekmek götürüyorlar. Sadece ön plandaki kişiler için konuşuluyor belki ama bu yanlış. O projenin arkasında emek veren onca insan var. İnsanlar 9 aydır oralarda çalışıyorlar. Önümüzdeki sezon zaten devam edecek ama sonraki dönemde ne olur bilemem. O da sürpriz olsun.

Avrupa’da, Amerika’da diziler oldukça uzun sürüyor.
Evet. Belki de 6-7 sezon devam eden diziler var hepimizin çok severek takip ettiği. Bir romandan neler yaratıyorsunuz. Bu romandan bu mu yapılır deneceğine bu romandan bu yapılmış diye tebrik etmek gerekilir diye düşünüyorum. Sinema filminde ben sansüre takmış vaziyetteyim bu aralar. Sanatta sansür mü olur. Bazı görüntülerin üzeri kapatılması, örtülmesi bana çok yanlış geliyor. Bunların aşılması gerekiyor artık ki daha rahat daha özgür sinema, dizi, tiyatro ya da sanatın her hangi bir dalı daha doğru yapılabilsin.

Okuyucularımız ile neler paylaşmak istersiniz?
Parfüm alın.(Kahkaha atıyoruz) Şaka bir yana hayatta herkese başarılar diliyorum. Umarım herkes umduğu gibi bir hayat yaşasınlar. Çünkü umduğunuz gibi bir hayat yaşayamıyorsanız gerçekte yaşamıyorsunuz demektir. Güzel bir süreç geçirmelerini diliyorum herkese. Derginize beni konuk ettiğiniz, böylesine güzel, keyifli vakit geçirmemi sağladığınız için ayrıca teşekkür ederim.

Biz de Necip Bey’e tatlı sohbeti için teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Annesinin de dediği gibi karşınıza hep iyi insanlar ve en iyi projeler çıksın ki neticesi çok iyi olsun.

1 yorum:

  1. Bu adama denilebilecek bir kelime yok.muazzam dehşet. .ötesi. .aşık oldum bu adama.hayalimdeki erkek buymus ...Yaşasın buldum onu:))))

    YanıtlaSil